Ben takip ediyorum.. Birini izlediğimi biliyorum.. O’nu uzakta görüyorum.. Fakat henüz çok yakın değilim.. Gözlerim uzağı çok iyi göremediğinden kim olduğunu seçemiyorum.. Hava o kadar soğuk ve buhranlı ki ruhuma kesif bir kasvet çöreklenmiş, istesem de gülemiyorum.. Yollar kimi zaman daralıyor, kimi zaman yokuş oluyor.. Kimi zaman ıssızlaşıyor iyiden iyiye.. Tren yolundan geçiyorum sonra.. İzlemeye devam ediyorum..
Giderek adımlarımı hızlandırıyorum.. Hava kararmadan O’na ulaşmam gerekiyor.. En azından içimde böyle bir his var.. Uzun ve sarp bir merdivenin başında duruyorum.. Artık yürümekten yorulmuş olmalıyım ki demirlerine tutunup bekliyorum bu eski merdivenin.. Yine cılız çimler bitmiş merdiven eşiklerinde.. O ise uzun paltosu ve yuvarlak şapkasıyla hızla yukarı çıkıyor merdivenlerden..
Merdivenleri çıkmaya başlıyorum.. Etrafımda ellerinden merdiven demirlerine kelepçelerle bağlanmış mutsuz kadınlar var.. Kimi ağlıyor, kimi düşünceli.. Hiçbiri bana bakmıyor.. Sanki kendilerinden bir başkasıyla ilgilenemeyecek durumdalar.. Yukarı bakıyorum.. O arkasını dönüyor.. Bana gülümsüyor.. Beni çağırıyor.. Merdiven sonsuza uzanıyormuş gibi görünüyor aşağıdan, ama umut veriyor bana.. Çıkıyorum.. Daha yukarı..
Umut demişken.. Bir Matruşka almaya karar verdim.. Matruşka umut demek benim için.. Hayata karşı direnmek gibi.. Gücünün son damlasına kadar savaşmak gibi.. Küçülse de, giderek azalsa da son parçaya kadar hala umut var gibi..
“As I think of you
From this dark century
I will always be
With generosity
That we both may share
The hope in hearing
That we're not just
Spirits disappearing..”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder