26 Ekim 2009 Pazartesi

Hasta Hayal Gücü


"I've got a
bike
You can ride it if you like
It's got a basket
A bell that rings
And things to make it look good
I'd give it to you if I could
But I borrowed it

You're the kind of girl that fits in with my world
I'll give you anything
Everything if you want things...

I've got a clan of gingerbread men
Here a man
There a man
Lots of gingerbread men
Take a couple if you wish
They're on the dish..."

Hayat omuzlarınıza bin bir türlü manevi külfet bindirse de, tüm bunlar yetmiyormuş gibi kimi zaman gözden kaçırdığımız (çıkardığımız - aynı harflerden oluşuyorlar üstelik) maddi acıları da cabası.. Herkesin kendine göre sayısız senaryosu vardır.. Keza benim de.. Ancak bugün son beş günüme kabus gibi çöreklenen "bademcik iltihabı" belasından, onunla savaşma çabalarımdan ve bu dönemdeki hayal meyal deneyimlerimden, kimi zaman da doğrudan rüyalarımdan dem vuracağım..

Pink Floyd'un "Bike" şarkısıyla tüm bunların ne ilgisi var, oradan başlayayım.. Şarkıda umutla umutsuzluk yan yana durur.. Benim için de öyleydi bu hafta sonu.. Oysa ki tam "Yeter be hep ben mi çekeceğim bütün bu boklukları..?" diye sorgulamaya başlamıştım hasta hasta banyo yaparken muhtemelen aşağı katta çocuğunun donunu yıkamak üzere suyu açmış aymaz teyzenin apartmanın gerzek merkezi sistemi yüzünden yarattığı geçici su kesintisi nedeniyle.. Ancak biliyordum.. Tüm saçmalıkları katlanılabilir kılacak bir umut vardı..


Şarkının ilgili olan daha somut yanları öncelikle hastalığın 2. gününde babamın Beşiktaş'ta görüp heyecanlandığı "müzikli, dönen, pilli bisiklet" oyuncağı ve kendi dönemlerinde bisikletin sahip olduğu görece değer nedeniyle bu iki tekerlekli motorsuz taşıta duyduğu hayranlıktan ötürü heyecanlanmakla yetinmeyip bu oyuncağı satın alması.. Kendi yerinde daireler çizebilen bu oyuncağa eklenen otomatik ses kaydında çalan müziğin 70'li kuşağın psychedelic müzik tonlarını barındırması, bir sepete, zile, seleye, suluğa, kısacası güzel görünmesi için gereken her türlü ayrıntıya sahip olması..

Ve tabii ki bademcik iltihabına ve yüksek ateşe sahip insana sunulan klasik cadı karı / koca karı ilaçları.. Gerçek anlamda etkileri oldu mu, kestirmem çok güç.. İlmi meslektaşlarını da eşzamanlı tükettim bu kez.. Ancak sırasıyla limonlu çay, ıhlamur, nane-limon, çeşitli çorba türleri ve evet, evet, zencefil + bal + süt tükettim.. Bazen sırf zencefil ve bal tükettim.. Zencefil ne kadar yakıyor boğazı..! Şarkıyla ilgili diğer bağlantı da buydu..

Ancak keşke her şey bu kadar masum kalsaydı.. Günün 24 saatinin neredeyse 18'ini uyuyarak geçirdiğiniz üç gün pek bir garip oluyormuş.. Rüyalar açısından elbette.. Uyurken soğuk ter atmanın yan etkisi olarak gelişen boyun tutulması ve baş ağrısı durumlarıyla baş etmek için bir bezle başımı sıkmam gerekiyordu.. Bekar adamın evinde bu tip şeyler o kadar da kolaylıkla bulunmuyor maalesef.. Ama benimle aynı evde kalan yine başka bir bekar adamda arkadaşının hediye ettiği bir "puşi" var.. Evet, puşi..


Ayakta kaldığım 6-7 saat içinde babamla haberleri izliyorum ve neredeyse her kanalda ülkenin gündemini oldukça meşgul eden "kürt açılımı" haberlerini görüyorum.. Kafamda puşi varken "efe" oluyorum, boynuma inince "kürt".. Bu işin geyik tarafı elbette.. Ancak olaylara pozitif bakmakta güçlük çeken biri olarak boynunda puşiyle oturmak yine de biraz ironikti.. Neyse uyuyorum, uyanıyorum, fasılalı olarak ailece TV izleme etkinliğine katılıyorum.. Zaman kavramı da alttan kayınca.. Vücudumda antibiyotik savaşı başlamışken o sırada ben..


Önce rüyamda "koltuk değnekli" sevimli ve şişman bir domuz gördüm.. Domuz gribine verdim elbette..


Sonra bir kürt düğününde evlendim.. Puşiye ve kürt açılımına verdim..


Sonra kafamın içinden cımbızla, yanı başımda asılı duran, Marimekko kumaşı çekildi.. Bunu da The Fall filmindeki şu sahneye verdim..


Daha sonra zencefil adam kurabiyelerinden gördüm, ama boyunlarında yine puşi vardı.. Buna herhangi bir anlam veremedim..


Daha sonra dolu bir havuzda büyük bir topun içinde ıslanmadan suyun üzerinde koştum durdum.. Buna hiç mi hiç anlam veremedim..


Hala da veremiyorum..

2 yorum:

dizi günlükleri / Bilir Kişi Raporu dedi ki...

hahahaha okurken çok eğlendim. Zencefilin ne olduğunu bilmiyorken daha annenin bu garip maddeyi nerden tedarik ettiğini çok merak ettim gerçi :)

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.