24 Ağustos 2009 Pazartesi

1/2



- Perhaps you're forgetting, you're engaged to Muriel..
- Forgotten it..? Can a man dying of thirst forget water..? And do you know what would happen to that thirst if it were to be denied water..?
- If I understand you correctly, you sound almost indecent..
- What names you give things..!

“Gölge” kavramından yola çıkarak bugün de Sigmund Freud’un alt benlik (id), benlik (ego) ve üst benlik (superego) yapısı ile bunlarla bağlantılı olarak öteki benlik (alter ego) kavramı hakkında yazmak istiyorum..


Okurumun bu kavramların ne anlama geldiğini bildiğini düşündüğüm veya bilmiyorsa bile kendisinin araştıracağına inandığım için tek tek tanımlarını yapmadan söz konusu kavramları kullanarak anlatmak istediğim veya bana ilham veren tarafları üzerinde duracağım..


Benliğin sunumunda alt benlik ile üst benliğin devamlı bir çatışma halinde olduğunu düşündüğümüzde insan davranışları hakkında temel bir içgörü kazanmış oluyoruz.. Aslında bu kavramları kullanmasak bile içimizdeki zincirsiz hayvan ile sosyal kimliğimizin mücadelesini görmek pek zor değil benlikler olarak.. Örneğin, izleyenler anımsar, "Körlük" diye Türkçeye çevrilen “Blindness" adlı filmde geçerli toplumsal yapı (“sosyal konjonktür” ifadesini pek sevmiyorum..) yerinden oynadığında, insanların; eğitimli veya eğitimsiz; ahlaklı veya ahlaksız; zeki veya geri zekalı; birbirlerini yeme konusunda sınır tanımayacağını görmüştük.. Bu anlamda alt benliğin günümüzdeki bastırılmış hali bütünüyle, mevcut düzenin bekasına bağlı olarak üst benliğin ve dolaylı olarak benliğin denetiminde.. Üst benlik yapılmış tüm toplumsal anlaşmalarla uyumluluk göstererek “Hayır, hayvanlaşmak yok, karanlığına geri dön..” der bir anlamda alt benliğe.. Tabii ki bu denetime benlik de katılır, keza üst benliğin rolü daha bilinçsiz edimlere bağlıdır, bu yüzden tesiri daha kavidir benliğe nazaran..

Üst benlik biraz "ortak bilinç/bilinçaltı”, biraz da “toplumsal bilinç/bilinçaltı” tesirinde kaldığından birey ikisinden birini yırtsa diğerinde takılır kalır.. Toplumundan bağımsız yaşadığını, düşündüğünü iddia eden birey bile (şayet bir mağarada herkesten uzak yaşayarak bugünlere gelmediyse) bilinçsiz olarak üst benliğinde yaşadığı toplumdan büyük veya küçük izler taşır; hiç olmadı genel insan davranış biçimlerinden parçalar barındırır.. Tüm bu tesirler altındaki üst benliği tümüyle göz ardı etmek mantıklı olmaz bu yüzden.. Mantıklı olamaz daha doğrusu..

Ancak birey üst benliğini bilinçsiz düzeyden bilinçli düzeye çekebilir; eyleminde veya düşününde üst benliğin varlığını ve o varlığın oluşma nedenlerini çözmeyi denerse ve tüm bu süreçlerde bir yandan da ilkel alt benliği denetlemeye de çabalarsa.. Çabalarsa..


Ne olur, biliyor musunuz..? Ben biliyorum.. Birey nur topu gibi bir “öteki benlik” doğurur.. "Öteki benlik" benlikte ister istemez ikinci bir benliğin baş göstermesi anlamına gelir.. Bir nevi denetim altındaki “şizofren”, bir nevi “Tyler Durden”.. Kişi; ailesinin, akrabalarının, toplumun belirli kesiminin veya sizi ancak üst benliğinizle görmeye tahammül edecek herhangi bir bireyin veya bireylerin yanında olduğu gibi doğrudan benliğini (veya öteki benliğini -hangisi olacağı mühim değil, ancak “öteki” sözcüğünü cazibesi nedeniyle “benliği” olarak ele alıyorum..-) göstererek o toplumsal yapı içerisindeki yerini koruma amacıyla rol yapar.. Ben bu zamanları “istemli geçici tünel görüşü” olarak adlandırıyorum.. Temel olarak söz konusu bireyler sizi böyle istediği için onların yanında rol oynarsınız.. (İsterseniz oynamazsınız, ancak bunu yapanlara "deli" diyorlar nedense..) Böylelikle karakterinizde rol yapmayan ve gerçek sizi temsil ettiğini bildiğiniz bir karakter daha baş gösterir.. İşte onun adı “öteki benlik”tir.. Öteki benliğin doğum sancıları kesiftir, ancak bir kez doğdu mu, bir kez gelişti mi, üst benliğin tesirini olabildiğince azaltır, alt benliği biraz daha denetimsiz bırakır ve alt benliğe biraz zeka ve bilinç bahşeder.. İşte o noktada sen misin hayvana hayvan diyen.. Aklın mutfağında öyle bir yeni benlik biçimi yaratırsınız ki hem sınırlı, hem sınırsız; hem özgür, hem özgür değil.. Biliyorum, biraz korkutucu, biraz şizofrenik.. Ancak şayet aileyi, toplumu, ülkeyi, dünyayı tümüyle göz ardı eder yaşarım diye bir inancınız varsa (ki insan doğası söz konusu olduğunda bu ironik bir beklenti olur..) isterseniz şizofreni yaşamayın; izin verin, hep “öteki benlik” sizi temsil etsin..


Ha, bir de “öteki benliği” gerçekten “ötekinde” bulma zevki vardır.. Onu da yaşayan bilsin yalnızca, ben anlatmayayım..

Hiç yorum yok: