20 Ağustos 2009 Perşembe

Fark Etmek Yasaktır



Gündelik hayatta karşımıza çıkan, ancak çoğu zaman üzerinde durmadığımız "anlamsız" yasakları, dolaylı göndermeleri ve yönlendirmeleri derleyip topladım.. Muhakkak daha fazlası vardır, ancak şu anda aklıma gelenler bunlar..


Mesela dikkat ettim.. “How I Met Your Mother” gibi akılcı ve satirik bir dizide dahi şu meşhur gülme efektleri var.. Sinemada buna rastlayamazsınız.. Ancak komedi unsuru taşıyan herhangi bir dizide bu gülme efektini bulmak mümkün.. Oysa sinemada da espri yapıldığı anda bize yardımcı gerekebilir, ancak sinemada bu göz ardı edilir.. Dizilerde bir geri destek gibidir gülme efekti.. "Burada gülün" der bize çaktırmadan.. Gülmeyenler kendini sorgular.. "Bende bir sorun mu var..?” diye kendine sorar birey.. Sırf bu hissiyatı yaşamamak veya ayrıksı otu gibi göze batmamak için bile kişi meclislerde gülme efektiyle birlikte en kötüsünden ufak bir tebessüm eder..


Çocukluk travmalarımızdan, “sessizlik” yönlendirmesini yapan bir hemşire fotoğrafı vardır.. Hemşire o evrensel "sus" işaretini yapar işaret parmağıyla.. Ancak bunun bir yazılı uyarı değil de, hemşire fotoğrafı olmasında bir gaye vardır.. Yetişkin bireyler çoğunlukla hastane ortamında gürültü yapmamaları gerektiğini bilirler.. Ancak çocuk dediğin, ilkokul çağına da gelmemişse yazı mazı dinlemez.. Ne yaparsın, görsel araçlardan yararlanarak çocuğun dikkatini çekmeyi denersin.. Hele "sus" işaretini yapan iğne, aşı gibi çocukluk korkularının mimarı hemşire olursa gönderilen mesaj açık ve net olur..


“Çimlere basmayınız” vardır bir de.. Geçenlerde Fenerbahçe Parkı’ndaydım.. Şimdi parka gidenler bilir, belirli ağaçların altında insanların oturduğu taştan oturaklar vardır, ancak onlara erişmek için bir şekilde çimlere basmanız gerekir.. "Çimlere basmayınız" bu yüzden biraz yetersiz kalır.. Tabii ki bunu ilk ben fark etmemişim.. Neyse, gittik.. Bastık, ezdik çimleri bir güzel.. Kaldı çimlerin ezilmemesi fikrine de karşıyım.. Ezilmeli elbette çim.. Ezilsin, seneye bir daha çıkacaktır.. Bunda şüphe yoktur.. Çıkmazsa da belediye biraz iş yapmış olur, çok mu zor..? Bu ayrı bir konu, tabii.. Oturmaktan sıkıldık.. Dedik, "ne güzel, şurada uzanalım biraz".. Kendimizi börtü böceğe emanet ettik.. Ancak bir anda, huzuru bozmakla görevlendirilmiş biri geldi.. Park bekçisi diyebiliriz sanırım.. “Çimlere basmak yasak" dedi.. Ben de "buraya başka türlü nasıl gelebiliriz ki..?" dedim.. Ancak bilirsin, otoriteyi temsil edenlere sorulan bu tür sorular hep yanıtsız kalır..


Hangi parkta gördüğümü anımsamıyorum, ancak belediyenin kullandığı bir tabela daha var.. O da gerçekten tüyler ürpertici.. "İki Kişiden Fazla Yan Yana Yürümeyiniz".. Başlı başına, böyle külliyen saçmalıktır.. Hayır, beş kişi yan yana yürüyoruz misal.. Arkamızda park gibi bir ortamda gazlı bir arkadaş var.. Müsaade istediğinde "hayır, çıkana kadar beş kişi, anca beraber, kanca beraber.." diyecek değiliz.. Medeniyetle mekanikliği karıştırmamak gerek bence.. İşin en gülünç tarafı da üzerine çizik atılan kişinin hatun olmasıdır.. Belediye iki türlü yönlendirme yapmaktadır.. Birincisi parklar sevişme yeri değildir.. Gidin evinize.. İkincisi ise iki erkek ve bir dişi yan yana yürümek durumunda kalırsa hemen hatun kişiyi geri plana atın.. Zira kadın kısmı elinin hamuruyla erkeklerin yanında ne durur, ne konuşur ki..? Enteresandır..


Bir de internette bulduğum bir başka park yasağı daha var, o da evlere şenlik.. “Kuşları Park İçinde Beslemek Yasaktır”.. Şimdi öncelikle fotoğrafta da açıkça seçildiği üzere hayvanlar doğal ortamlarına benzerlik gösteren park ortamını mekan edinmişler.. Canın kuşu beslemek istedi, diyelim.. Evet, parkta olmayacak bu iş, belli.. Hemen ne yapıyoruz..? Kuşları çantamıza doldurup parkın dışına taşıyoruz.. Park girişinde çantamızdan kuşları çıkarıp yemlerini atıyoruz, bir güzel besliyoruz.. Uçup eski yerine kendileri mi giderler, yine insaflı davranıp kuşları çantaya atıp siz mi geri götürürsünüz, bu tamamen sizin vicdanınıza kalmış..


Bazı mekanlarda “Dışarıdan Yiyecek ve İçecek Getirmek Yasaktır” yazar mesela.. Asıl amacı müzik dinlemek ve dinletmek olan organizasyonlarda da bu uygulama vardır.. İşin garip tarafı bu uyarının olduğu hiçbir yerde, satılan ürünler ucuz olmaz.. Bir nevi Abdurrahman Çelebi kifayeti kazanır varlık içindeki yokluk anında satılan ürünler.. Haliyle, hazır dışarıdan bir şey getirmene de izin vermedik, bari seni bir güzel soyup soğana çevirelim de tam olsun, der gibi.. Hayır, herkes mekanda hiçbir şey sipariş etmeden oturulmayacağını bilir.. Kaldı, misal canım o muhteşem manzaralı Çengelköy Çınaraltı Çay Bahçesi’nde orada satılmayan bir yiyecek tüketmek istedi.. Param da var, zevkime de düşkünüm, aldım geldim yiyeceğimi.. Çayımı yanımda getirecek değilim.. Her şeyi bırak, soğur bir kere.. Bırak bir hevesle getirdiğim o çok güzel yiyeceği senin çayını içerek yiyeyim.. Neden olmaz ki..?


Enteresandır medeniyetin kodları.. Sandığımız gibi her zaman üzerine kafa patlatılmaz.. Severiz ama yönlendirilmeyi biz de.. Çünkü biliriz içimizde durdurulamayacak bir hayvan var, özgürlük konusunda sınır tanımaz diye korkarız.. Haklıyızdır da.. Böyle saatte 360 km hız yapan otomobiller üretiriz misal.. Ancak ne şehir içinde, ne şehir dışında belirlenmiş azami hız sınırı hiçbir zaman 360 değildir.. 360 gibi bir hıza isteseniz de ulaşamazsınız.. Düşünün, 360 km/s hız yapan bir arabanız var ve en fazla 120 yapabiliyorsunuz.. Öyleyse neden üretilir o araba..? Neden bu kadar rağbet görür..? Neden hep istenir..?


Siteler neden mahkeme kararınca kapatılır sürekli..? Başka ülkede bunun eşi benzeri yoktur.. Böyle sanal aleme küsmek gibidir bizimkisi.. Nazlı, cilveli bir eylemdir.. Çok hassasızdır.. Celalleniriz iki-üç geri zekalının yaptıklarına.. Çözüm aramaktansa “ya hep, ya hiç” deriz.. Kapat, gitsin.. Uyuz olduğumuz unsuru yok etmeye çabalamak yerine, o unsurdan başka milyon sayıda farklı unsur içeren bir siteyi kapatırız, gider.. Böyle bir tür yumruk gibidir sitenin açılış sayfasında beliren bu yazı.. "Ben buradayım" der birileri.. Öyle her istediğini yapamazsın, der.. Sanal bir varlık alanı olsa bile orası..


Oyun bahçesi gibi.. Kreş gibi medeni hayat.. Uykun olmasa bile uyutulursun.. Toksan bile beslenirsin.. Bunun adı da “düzen” olur.. "Medeniyet" olur.. Ama tüm bu sözleri söyledikten sonra yine de aklımdan bir sahne asla çıkmaz.. O da uykusu olmayan çocukların uyku saatinde “gerçekten” uyumasıdır..

Belki de “intihar etmek tehlikeli ve yasaktır..” Nedeni budur..

Hiç yorum yok: