"Estetik kaygı" kavramını pek bir severim.. Estetik kaygı denilince akla güzelliği/çirkinliği betimleme konusunda duyulan tedirginlik hali gelebilir.. Aslında estetiğe dair duyulan bu kaygılanma biçimi diğer kaygılardan bir nebze farklıdır.. "Güzel" ve "çirkin" yavaş yavaş bize yedirilen estetik ölçütleri halini almıştır.. İstesek de çağımızdan, toplumumuzdan taban tabana farklı estetik anlayışına sahip olamayız gibi gelir.. Bu anlamda bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bir şeyleri “beğeniriz” veya “beğenmeyiz”.. Ancak burada benim üzerinde durmak istediğim bu beğenilerde ne denli bilinçli olduğumuzdur..
Estetik beğeni, güzel ve çirkin konusunda estetik yargıda bulunabilme yetisidir.. Ancak estetik beğenilerin gelişiminde artık inatla tek tip beğenme biçimlerine yönlendirilmekteyiz.. Bu kolektif sapkınlık, yine modern insanın yaşama ve düşünme biçimleriyle doğrudan ilintilidir.. Küreselleşme kisvesi altında yutturulan tüm bu standartlaştırma olgusu insanlarda giderek ortak bir algılama biçimi yaratmayı hedeflemektedir.. Mesela güzellik ikonları olarak erkeklerde "Brad Pitt", kadınlarda "Angelina Jolie" tiplerinin inatla bize yedirilmeye çabalanmasını anlayamam.. Zira şahsen ben ikisini de beğenmem, ancak dikkat edin, bu kişilerin sunuluşunda bile geneli kucaklayıcı ifadeler kullanılır.. Veya inatla belirli ressamlar, belirli yazarlar, belirli oyuncular, belirli müzik grupları, belirli şairler üzerinde durulur.. Tüm bu çılgınlığın basının manipülasyonuyla sınırlı kalmaması da işin ne kadar çığırından çıktığını açıkça gösterir.. Toplum da kolektif bir şekilde bu beğenileri ulular.. "Herkes seviyorsa bir şey vardır.." savını topyekûn inkar edemem.. Bir nevi doğruluk payı vardır, ancak burada tüm mesele bunların dışındakilere yeterince paye verilmemesidir.. Neye paye vereceği konusunda kılavuz arayan, kararsız olan veya bilinçsiz olan bireyler kolaylıkla bu kolektif beğeni düzenine ayak uydurur.. Bireysel beğenilere saygı duyulduğu iddia edilse de, toplum ve çağın belirlediği güzellik/çirkinlik ölçütleri çağın insanının algısına bilinçli bir çabayla işlenir ve birey diğer beğenileri bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde dışlar.. Böyle uğrun uğrun kişinin algılayışına örülür bu kolektif beğeniler ve kişinin seçimlerinde ister istemez kayda değer bir rol oynar..
Estetik kavramı artık bütünüyle iğdiş ediliyor gibi geliyor bana.. Kolektif beğenilerin var olması değil mesele, onların dayatılması.. "Moda" kavramı gibi biraz.. Moda da tek tip yaratma gayesinin yırtıcı bir örneğidir mesela.. Moda, tam bir dayatmadır.. Şöyle düşünün, mağazalarda kafanızdaki bir giysiyi her zaman kolaylıkla bulamazsınız.. Hatta bunun için özel mekanlar bulunur.. Eğer böyle bir kıyafet istiyorsanız, ara sokaktaki bir pasajın en alt katındaki o "mekan"ı bulmak durumunda kalırsınız.. Piyasa "x", "y", "z" şunu, bunu satmaktadır.. Aşağı yukarı hepsi birbirine yakın ürünler sunar.. İnsanlar da ürün satın alırken "ben şunu istiyorum" diye değil de, "bunun farklı rengi var mı..?" şeklinde bu söz konusu dükkanları gezerler.. Bakın, bu bilinçsizce hepimizin yaptığı bir eylemdir.. Mağazaya girerken aklımızda nadiren renginden, tarzına kadar belirgin bir şey olur.. Mağazayı beğenme ölçütümüz, her zaman kendi beğenilerimiz olmayabilir bile..
Estetik kaygı taşımanıza gerek kalmaz böylece.. Reklamlarda belirli tipleri görürüz; en güzel kadını, en yakışıklı erkeği az çok tarif ederler bize reklam yapımcıları.. Biz de ona göre hayatımızda beğenilerimizi belirlemeye itiliriz.. Birileri bir filmi över, önümüze koyar, izler, toplumca severiz.. Birileri bir kitabı ve yazarını "best-seller” (hem de Türkiye’de, hem de bu şekilde raflar görürüz..!) diye önümüze koyar, okur, toplumca severiz.. Bir kere “en çok satan”ın "güzel"le bağdaştırılması yanlışlığı niye inatla yapılır ki hep..?
Güzellik yarışmaları vardır bir de.. Tıpkı moda gibi onlar da belirli bir "güzellik" anlayışının dayatılması biçimindedir.. Niye onca kadının arasından birini seçmeye çabalarsın ki..? Hadi seçtin, hadi benim adıma, benim yerime birini seçmene izin verdim.. O seçtiğin kadın neden diğerinden "daha güzel..?" ya da tüm dünyaya bu yeni kraliçeyi niye yutturmaya çalışırsın..? “Ben İsveçliyi beğendiydim” diyen bir teyzem bile gidip en sonunda seninkini hatırlasın diye mi..? Ya da hayatta kadınları değerlendirirken birinciyi kıstas alalım diye midir..?
Öyle ya, belki de derinliğe vaktimiz yoktur artık..! Sürekli bir acele içindeyiz yaşama dair.. Eğlence bile planlı, hesaplı, koşturmaca.. Hemen şunu yapayım, hemen şunu elde edeyim, şuradan buraya koşayım, zaman kalırsa döner bir de şuna zıplarım.. Oradan da şuraya..! Böyle ince ele, sık doku.. Ağırdan al.. Saatlerce zevk al.. O eskidenmiş..
Şimdi yalnızca dayatılan seçeneklerin hepsi arasından bir tanesini seçebilmeyi özgürlük sayıyoruz.. Kendi bulduklarımızla eğlenmekten, onları tanıtmaktan, onları ululamaktan korkuyoruz.. Evet “ben de çok sevdim..” deyiveriyoruz.. Böylesi bizim pozisyonumuzu sağlamlaştıracak ne de olsa.. Hem acelemiz de var..! Genelin sevdiğinden farklı sevmeyi de “aykırı” olarak görüyoruz.. O zaman da kendimizi bir şey sanıyoruz.. Ancak mesele sadece “estetik kaygı” en nihayetinde ve estetik kaygı bireysel bir deneyimdir.. Bu kaygıyı dayatmalar sayesinde ya da dayatmalara inat yaşamamaya çaba harcamak hayata biraz bilinç katardı belki, kim bilir..
Bu arada kapanışı da “Deliliğin Yükselişi” blogu yazarının paylaştığı bağlantıyla yapalım.. Filtreyi yitiren aklın nelere kadir olduğunu görmenizi isterim..
http://www.cowboybooks.com.au/html/acidtrip1.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder