"Sen en iyi çobandın, çünkü hiç koyunun olmadı.."
Açıkçası ben doğadaki gerçeklik, denge veya tutarlılık gibi ,"insan eli değmemiş" yerlerde nesnel bir gerçeklik ve onun yatak olabileceği bir tutarlılık arıyorum.. İnsan varsa, insanın kontrolündeyse her şey değişken ve değişkenliği ölçüsünde öznel.. O yüzden kişinin akılsallık ile keşfettiği kendi "öznel" tutarlılığının üzerinde durabilecek bir nesnellik görmüyorum (tabii ki konumuz insan kontrolünün olduğu mizansenleri kapsıyor).. O anlamda cımbızımla seçiyorum.. Kökünün genele mi, özele mi gittiğine bakmaksızın çekiyorum değerlerimi bir bir.. Yanıldığımda da yanıldığımı görerek, savunma yapma ihtiyacı duymadan yaşıyorum..
Genel "yargı" (nesnel veya öznel olamayan) şartlardaki değişikliği göz ardı eder.. "Tutarlı" bir bireyden beklenen birden fazla şartta aynı yargılarla gelebilmesidir.. Monarşi gibi, din gibi.. Bir filmde görmüştüm, "Bir hırsız sizden bir şey çaldığında siz gidip çaldığı şeyi ondan geri alırsanız bu sizi de hırsız yapar mı?" diye bir soru sorulmuştu.. Geleneksel anlamda ahlaki bir yanıt "evet" olurdu pek muhtemelen, ancak ben "hayır" derdim.. Monarşiyi yıkmak isteyen bireylerin bastırılmış hakları gelir hep aklıma bu soruda.. Koşulluluğa yer var mıdır ki kesinlikte?
Ben tüm kesinlikleri askıya astım, dolaba kaldırdım, sonu belli olmayan bir yaz mevsiminde gibiyim.. Aslında içinde olduğum durum bir nevi modernizm öncesindeki ve modernizm sonrasındaki insan karmaşasına benzer.. Ancak ben biraz daha şanslıyım.. Post-modernist dönemin doğuşundan daha fazlasını görebildim.. En güzeli de ne biliyor musun? Değerleri de daha net görebildim.. Bilinçli veya bilinçdışı öyle değerler yapışmış ki dünyanın kendiliğindeliğine.. Boş bir levha, boş bir kağıt gibi düşün.. O yuvarlağa bak uzaktan.. Her bir yanına, çevresine değerler yapıştırılmış ve o değerler zamanla öyle bir hal almış ki.. İnsanlar önce değerlerini belirlemişler, sonra onları kendilerinin yarattığını unutmuşlar, şimdi de öyle ki bu değerler, hep vardı, doğruydu sanki.. Biz sadece bu belirlenmişliğin içine doğduk.. Bize yalnızca bu değerleri kabul etmek bırakıldı, zira onlar o kadar "değer"li ki..
İşte öyle bir noktadayım ki.. Bakıyorum.. Değerleri ayırmaya başlıyorum, gözümün önünde parça parça ayrılıyorlar, hepsi düşüyor bir bir yerlerinden.. Şimdi o dünyayı düşün yine, çevresinde havada, boşlukta süzülen bir sürü değer var.. Hepsi insan ürünü.. Hepsi bizim yaratılarımız.. Ama öyle engellemişler ki bizi.. Belli bir sınırın üzerine yürüdüğümüzde o değerlerin bedenimizdeki yansımaları bir iç veya dış ses olarak kösteklemiş bizi.. Hep durmuşuz.. O biricik değerler için..
Ben artık onlardan kurtulmak, onları ateşe vermek istiyorum.. Yıkmak istiyorum, evet canları acıyacak, benim de acıyacak, ne de olsa anılarımda hep onlar var.. Ama ben onlarsız yaşayabileceğimi gördüm.. Kendi değerlerimi yaratıyorum artık.. Ben kendimi yaşamak istiyorum.. Yaşatılmak değil.. Yeter buraya kadar.. Yaşatıldım.. Artık görüyorum ve kendi şimşeğimi sürmek istiyorum.. Artık kendi bulutlarıma yağmur olmak istiyorum.. Bu süreç acılı, sancılı olacak.. Hatalar, sil baştanlar olacak.. Ama o özde kendime ait olacağım.. Tamamen bana ait olacak her şeyim.. İster misin? Bunun için savaşır mısın? Eski dostlarını öldürmeye hazır mısın? Duvarları sen de görüyorsun artik, onları yıkmaya hazır mısın..? Salt kendin kokmaya hazır mısın..?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder