24 Haziran 2009 Çarşamba

Novalis'in Mavi Çiçeği


“It is not a war on drugs, it is a war on personal freedom..”

Kendi koyduğumuz evrensel etiğe uyduğumuz sürece özgür oluruz, der Kant..

Bir ölçüde haklıdır da.. Doğanın yasalarına, şiddetine bıraksaydık kendimizi, bu anlaşmaları yapmasaydık; dinler, tanrılar yaratmasaydık birey düzeyinde düşündüğümüzde hiçbir zaman bugünkü kadar özgür olamazdık.. Bir anlamda evrensel etik dediğimiz ortak belleğe kazınmış ölçütler özgürlüğümüzün “sınırlarını” çizmemize yardımcı oluyor.. Bu da aslında “özgürlük” diye sözünü ettiğimiz şeyin “belirlenmiş” bir kavram olduğuna işaret ediyor.. Halbuki “özgürlüğün” sözlük tanımı “Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu” şeklindedir.. Şimdi bu özgürlük tanımına göre hareket edip edemediğimizi sorgulayalım en öncelikle.. Bize öğretilenle başlayalım.. Lise yıllarımda “senin özgürlüğünün sınırları başkasınınkiyle kesiştiğinde özgürlüğün biter” demişti Felsefe öğretmenim.. Milyonlarca soru işaretiyle ve katı bir durgunlukla yüzüne bakıp kalmıştım..

Gecenin bir vakti yüksek sesli müzik dinleyebilir miyiz..? Hayır.. Bu ülkede yaşayıp askerlik yapmamayı seçebilir miyiz..? Hayır.. Başkasının kız arkadaşına aşık olabilir miyiz..? Hayır.. Sokaklarda çıplak dolaşabilir miyiz..? Hayır.. Devlet kurumlarının içinde içki içebilir miyiz..? Hayır.. Vapurda sigara içebilir miyiz..? Hayır.. Hayır.. Hayır.. Sus..!

Öyle deme, dostum, özgürlük demiştin.. Özgürlüğü tanımladın bana.. Aslında en büyük hatan da bu oldu.. Tanımladın, belirledin, sınırladın umman kadar özgürlüğü.. En sevdiğin tanımlarından birini ölçüp biçip giydirdin ona.. Hemen sınırlarını çizdin, hemen uzayının sınırlarını çizdin ki kendini güvende ve belirli hissedesin.. Bir düşün, “özgürlük” hiç tanımlanabilir mi..? Bir düşün, sen hiç “özgür” oldun mu..? Bir düşün, özgür olmanın verdiği o boşluk, maruziyet, çıplaklık, denetimsizlik ve bilinmezlik hissiyatını tattın mı..? Senin “özgürlük” kavramın “belirlenmiş”, dostum ve sen bunun aksine “tutsaklık” diyorsun.. Bense ikisinin arasında pek bir fark göremiyorum..

Öyleyse senin özgürlük tanımından devam edelim.. Kendi koyduğumuz evrensel etiğe uyduğumuz sürece özgür oluruz.. Şimdi “anlaşmalı özgürlük” halinde de olsak bu yine de hiçbir zaman evrensel etiği eleştirebilme hakkımızı elimizden almaz.. Belki de bir adım daha ileri gidip evrensel etikle kişisel arzuları başarıyla hizalarsak “anlaşmalı özgürlük”te kendimize bir nebze olsun nefes alabilecek bir yer bulabiliriz..

Bu anlamda belki de en temel prensip “başkalarını fiziksel anlamda incitmemek” olur.. Bu prensibin dışında kalan davranışlar ahlak düsturlarıyla değerlendirildiğinde dayatma ve yaptırım niteliği kazanır.. Çıkar/beklenti/vicdan düzeyinde kalanları birer düstur olarak başkalarına dayatmak ve aksi hallerde davrananları darağacına çekmek fikri, inancı veya isteği sorgulanmaya ve kabullenmeyişe açıktır ve maruzdur..

Hiç yorum yok: