İstanbul kasvetli bugün..
Ve ben kendi kafesimin içindeyim.. Kendi ellerimle süslediğim, yem kabını bir köşesine, su kabını diğer köşesine astığım, boş bakışlarla demirlerini sildiğim, açıklarını ellerimle onardığım, en son da sırtına cila vurduğum gümüş kafesimin..
Saatimin yanı başına koydum kafesimi.. Akreple yelkovan manzarası istedim inatla.. O ritmik sesini duyayım diye kadranın.. Ruhuma üflesin kristal zamanı diye.. Üflesin de var olduğumu bileyim diye.. Nefes aldığımı bileyim diye.. Orada bir yerde, kafesin içinde durmakta olduğumu unutmayayım diye..
İstedim ki tüm bildiğim uzam kafesin içi olsun.. Bana sığınak olsun.. Beni gök kubbeden korusun.. Üzerime kimse, hiçbir şey yığılmasın.. Düşse de bir şey olmasın.. Kafesim beni korusun, bana sahip olsun istedim..
Kendi ellerimle iplerimi boğazıma geçirdim ben.. Kendi diktiğim darağacına asıldım.. Boynumdaki izler, sanma ki, kolyemdendir.. Her gün ölümü boynuma asıyorum ben.. Her gün ölü çiçekler yağıyor üzerime.. Karanlığın en uzun sürdüğü yerde, ben içindeyken zamanın orayı terk ettiği yerdeyim..
Dakikalar, saniyeler hapishane dostlarım benim.. Yuvarlaklar çiziyor, sonsuz bir döngüde, zihnim karanlıkta.. Sahneler yaratıyor oyuncusuz.. Trajedi yaratıyor.. Bilincim, algım, karakterim, ruhum, aklım, duygularım bedenimden ayrılıyor benim.. Her birini elime aldığımda katran akıyor avuçlarımdan..
Kafesimde gümüş demirler var benim.. Aklımın zindanında gümüş kafes.. Saatlerce kendimi paraladığım, ellerimi betonlarına vura vura kanattığım duvarlarım var benim.. Hiç farkında olmadan biteviye kafamı vurduğum.. Vura vura delemediğim.. Yangınları yutan duvarlarım var benim.. Vaveylalarımı dişleyen kafes kemirgenlerim.. Sırtıma yaslandıkça yaslanan, solgun gözlerime göz diken, ayağımdan, kollarımdan, her yerimden çeken cehennem zebanilerim..
Sonunu bilmediğim bir hüzün mevsimi var burada..
Umarım boğulursunuz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder