28 Haziran 2009 Pazar

Kristal Zaman

“So you run and you run to catch up with the sun, but it's sinking
Racing around to come up behind you again
The sun is the same in a relative way, but you're older
Shorter of breath and one day closer to death..”

İnsan aklının algıladığı haliyle “zaman” kavramını çok seviyorum.. Böyle hani yıllarla, aylarla, haftalarla, günlerle, saatlerle, dakikalarla, saniyelerle ölçülen halini.. Olmayan halini, insan düzenlemesinin en belirgin örneğidir yıllar, aylar.. Böyle kendimizi düzenlemek için güneşe bakar, yön vermek isteriz akıp giden o şeye.. Dönen dünya, doğan, batan güneşten feyz alırız.. Kendimize yol gösterecek bir zemindir zaman..

Ama düşünsene.. Zaman inanılmaz görecedir.. Aslında öyle saatlerle, dakikalarla ölçmeye gelmez.. Dişlerini geçirdiğinde, çok sevdiği mekanı da yanına çektiğinde hele..

Dostum, ben zamanın çok hızlı aktığı zamanlardan çıkıp güneşin batmak bilmediği yere gittim.. Ve küçücük camları olan bir arabada günlerce, dakikalarca yol kat ettim.. O makinenin içindeki zaman algısı pek bir garipti.. Araçtan inince, o mekanlarda saatlerce bir gelişimi bekledikçe zamanın ne kadar görece olduğuna bir kez daha ilk elden tanıklık ettim.. Senin için bir gündü, dostum, sıradan bir gün.. Üzerine düşünmediğin bir an zaman ekseninde, lakin benim için bir gün demek hayat demekti.. Her gün bir yaşam daha kurtuluyordu o zaman diliminde..

Öte yandan bakıyorum.. Sevdiğim insanlar gitti, geri geliyor şimdi.. İşte senin zaman kavramının dahilinde ben de buyum.. Ben de böyle görüyorum.. Oysa koca bir evren akıyor göz pınarlarından.. Sen de bunu biliyorsun.. Ve sen, dostum, bu görece zamanda, görece mekanında, görece bedeninle her gün bir adım daha ölüme koşuyorsun.. Sevdiğin her şey de seninle birlikte.. Baksana, zaman dedin de, elini tuttuğum ilk kadının yüzünü hatırlayamaz oldum.. Zaman akıp gidiyor, bazen pençelerini aklımın perdelerine geçiriyor.. İç gıcıklayan bir dürtüyle gözlerimin altındaki sertlik kadar genç bakıyorum güneşe..

Kimseden de bekleme, dostum.. Biri sana zamanın geçtiğini, bir şeylerin seni değiştirdiğini, teninin, boyunun, saçının, gözünün, aklının, algının, bilincinin değiştiğini söylemeyecek.. Sadece sen bileceksin.. Hüznünde ve lezzetinde boğula boğula geçmişinin, hıçkıra hıçkıra sokaklarda.. Tüm ışıklar karardığında bile zaman geçiyor, dostum..

İnsan aklının zamanı algılayışı çoğu kez bilinçsiz.. Bu kadar geçmiş mi, ne günlerdi hey, havasındayızdır genelde.. Çünkü zaman bilinci umutsuz kılar bünyeyi.. Gidiyor her bir gün diye.. Hayallerin zaman boşluğunda kavrulduğunu gördükçe..

Umarım gününü gün edersin.. Umarım “yaşamdan çok ölüme yakın”sındır..

1 yorum:

Talihsiz Seyler Kisisi dedi ki...

ticking away the moments that make up a dull day
you fritter and waste the hours in an offhand way.
kicking around on a piece of ground in your home town
waiting for someone or something to show you the way.