“Started a search to no avail
A light that shines behind the veil trying to find it
And all around us everywhere
Is all that we could ever share if only we could see it
Feel there's truth that's beyond me
Life ever changing weaving destiny
And it feels like I'm flying above you
Dream that I'm dying to find the truth
Seems like you're trying to bring me down
Back down to earth, back down to earth
Layers of dust and yesterdays
Shadows fading in the haze of what I couldn't say
And though I said my hands were tied
Times have changed and now I find I'm free for the first time
Feel so close to everything now
Strange how life makes sense in time now
And it feels like I'm flying above you
Dream that I'm dying to find the truth
Seems like you're trying to bring me down
Back down to earth, back down to earth
Back down to earth, back down to earth..”
Gözlerinin içine baktım bugün aylar sonra ilk kez.. Hassasiyeti, özlemi, yarım kalan her şeyi, kalp ağrılarımı, hala zaman zaman sana döktüğüm gözyaşlarını, bütünlediğimiz her bir zaman parçasını, kaybettiğimiz her şeyi, ruhumu parçalayan o korkunç yakınlığı, içimdeki azgın yangınları gördüm bir anda..
Anlatamadığım, anlattığımda huysuzlandığım her şey ve hayatıma dair kazandığım gece kadar aydınlık bir içgörü..
Özlemek.. Bir algılayışı, bir yaşam biçimini özlemek.. Belki fazlasını atfetmek, belki olduğundan farklı algılamak.. Ama her şeye rağmen salt özlemi ayrıştırmak ve ölesiye hissetmek..
Yarı karanlık odada kırmızı bir şarap kadehiyle siyahlıkların üzerinde sabaha kadar konuşmayı, sevişmeyi özledim..
Dünyada birçok insan, birçok ilişki var ve her biri bir şekilde kendi örgüsünü kendi kaderinde yaşıyor belki, ancak belirli ilişkiler vardır, belirli anları vardır bu ilişkilerin, sözcüklerle tanımlayamadığım gizli yanları vardır.. Anımsadıklarım ve damağımda kalan tatlar kağıda dökmeyi ne kadar istesem de beceremediğim türden.. Konuşmak veya konuşmadığında susmak ve her birinde aydınlık bir bilinç bırakmak.. Gelenekselin dışında, biraz absürt, biraz kanlı..
Akşam vakti Boğaz’ı, martıları izlemek beraber.. İçindeki girdaplara, karnını düğümleyen büyük heyecanlara rağmen dinginliğini korumak.. Sarılığını yitirmiş, güneşin ateş kırmızısında siyahla yüzleştiği anlarda iki aklın hesapsız ve zamansızca paylaşması.. Ölesiye özlem duydum sana.. Bu kadar derine sapladığım her şeyi, onların özlemini kimseye aktaramadım..
Seni özlemişim, bunu gördüm.. Yüzünü, gözlerini, gülüşünü, ellerini değil sadece.. Bugün sana duyduğum özlem yalnız ve hüzünlü bir özlem.. Yalnız ve hüzünlü dünyama ve o dünyanın içindeki sana dair olgun bir özlem..
Gösteremedim, beceremedim.. Ben gerçekten birini sevebiliyorum.. Ne yaparsam yapayım, kendimden kaçamıyorum.. Zihnim hasta benim.. Ruhum sakat, felçli.. Hiçbir şey yapamıyorum işte.. Sürekli kaçmak istiyorum kendimden.. Aklımın içine düşmek istemiyorum.. Çocuk gibi davranmak istiyorum.. Çocukluğumdan beri üzerime bindirilen bu olgunluğu bir insanda yok etmek istiyorum..
Neden beni engelledin ki..? Neden gittin ki..? Neden korumak varken yıktın ki..? Neden içimdeki çocuğu çıktığı yere geri ittin ki..? Neden ayağımdan çekip yere indirdin beni..? Neden aramadın beni yaşamın olmadığı o yerde..? Neden ölebileceğimden hiç korkmadın..? Neden beni o kadar yalnız bıraktın..? Neden başka aşkların oldu benden sonra..? Neden unuttun beni..? Unutman için ne yaptım..? Neden sana bu kadar kızıyor ve seni bu kadar seviyorum..?
Kahretsin.. Keşke seni görmeseydim bugün..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder