2 Temmuz 2009 Perşembe

Rüyaların Yapıldığı Madde





"Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz ve uykuyla çevrilidir küçücük hayatımız..."


Rüya.. Rüyaları çok seviyorum.. Aklın ölesiye özgürleştiği o ender zamanları.. Gün içinde görme, duyma, koklama algılarımızı, düşünme yetimizi kısıtlayan biçimler, alanlar, hacimler, davranışlar, dil, algı sınırları "özel bir maddeden yapılan" rüyaların doğasıyla taban tabana zıtlık ilişkisi içindedir.. Düşlerde alabildiğine özgürlük vardır..  Bir sürü renk, bir sürü his, bir sürü insan, bir sürü mekan, bir sürü düşünce öylesine harmanlanır ki o harman eşsiz bir ahenk bütünlüğüyle yepyeni hallerde ve yepyeni biçimlerle karşımıza çıkar.. Öyle ya rüyayı anlatmak zevkli değildir, zira anlatmayı becermek de bir o kadar zordur.. Dillendiremezsin işte.. Hayatındaki tüm sınırlar o sınırsızlığı anlatmaya yetmez.. Dilin kendisi bile çoğu kez kifayetsiz kalır..

En güzeli de rüya mı, gerçek mi algısıdır.. İnanılmazdır.. İnsan duyularından ve gerçeklik algısından şüphe duymaya iten bir durumdur gerçekten.. Aslında tıpkı rüyadaki gerçeklik algısı gibi, gündelik hayatta da duyuların güvenirliğine dair şüpheleri tetikleyen birçok an mevcuttur.. Düşünün, elma bana göre ekşi, sana göre tatlıysa gerçek elmanın tadını kim bilebilir..?

Salt duyulara güvenmek mümkün değildir.. Ancak ikimiz de üşüdüğümüzde gerçek bir soğukluk kavramından söz eder oluruz.. Gerçek soğukluk kavramı ikimizin gerçeğidir oysa.. Gerçek soğuk kavramını bilmek olası değildir bu nedenle.. Yani mesela, o anda üçüncü bir kişi üşümüyorsa bizim soğukluk kavramımız gerçek midir, değil midir..? Gerçek bir soğukluk kavramından söz etmek olası mıdır..? İşte bu noktada duyular sorgulamaya açık bir hal alıyor..

Akıl..? Rüyalarımızda duyularımızdan söz edemeyiz.. Ancak işte o anda aklım beni duyularımı gündelikteki gibi kullanıyormuşçasına yaşatıyor.. O vakit akla güvenmek de güçleşiyor.. Aklım bana "gerçek olmayan" bir şeyi "gerçekmişçesine" yaşatıyorsa tam da o rüya anında yediğim bir elma gerçek gibi oluyorsa gerçek bir elma tadını aldığımızı söyleyebilir miyiz..? Ya da şöyle düşünelim.. Uyuşturucu kullanan bir kişinin veya bir şizofrenin aklı ona o anda benim görmediğim bir şeyi yaşatabilir.. İşte tam da bu kişiler akıllarına veya duyularına güvenemez hale gelirler ve en garibi de yaşadıklarının gerçeklik algısında olup olmadığı konusunda da çoğu zaman net bir farkındalık halinde olmazlar.. O hiçlikte neye güvenebilirsin peki..?

Salt akla veya salt duyulara güvenmek çok güç.. Belki onları böylece ayırmak bile saçma.. Duyu demek akıl demek, akıl demek duyu demek olamaz mı..? Her şey insan beynine indirgenirse ve akıl-duyu ikilisini içeren bu beyin zaman zaman bizi yanıltabiliyorsa "gerçeklikten" söz etmek her daim mümkün mü..?

Aslında en güzeli.. Neden "gerçek" ve "gerçek olmayan" diye ayrım yapıyoruz ki..? Böyle bir ayrıma gerek yok belki de.. Varız ve bu varlıkta netlik aramak şüphesiz bir ihtiyaçtan ileri geliyor.. Netliğin verdiği güvenlik hissini sevmek gibi.. Bu ihtiyacı ortadan kaldırsak yaşam bu tanımlanamayan halinde daha kolay olamaz mı..? Hiçlik..? Olmama durumu.. Net olmama durumu aslında.. Bu fikre alışmak ve bunu kabullenmek kimileri için imkansız, kimileri için de imkanlı, ancak aşırı güç bir eylemdir.. Hiçliğin algısına nail olanlar çoğu kez sonsuzluğun algısına da yakın dururlar.. Genelde yaşam söz konusu olunca zevk düşkünü ve sınır konusunda çok sınırlı tahammül sahibi olurlar.. 

Bir nevi rüyada yaşamaya (ç)alışmak gibidir.. Denizin boyanıp boyanamayacağını bile düşünür, konuşur hale gelirsin.. 

Umarım bu gece güzel bir rüya görürsün..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Burada Gerçekten bilgilendirici blog yazısı arkadaşım. Ben sadece yorum ve kaliteli iş tutmak demek istedim. Ben şimdi blogunuza bookmarked oldum ve arkadaşım gelecekte daha fazla okumak için döneceğim! Ayrıca iyi benim mütevazı bence günlüğü iyi gider tema renkleri tercih:)