11 Temmuz 2009 Cumartesi

Kimlik



İnsanın kimliğini belirleyen temeller için her zaman aklı ön plana koymak gerçekçi olmayacaktır.. Daha evrimsel, kalıtım temelli dürtüler de en az akıl kadar insanın “olma” biçimine dramatik olarak tesir etmektedir.. Çoğu kez bu dürtüleri aklımızla yönetemez, bu dürtülerin aklımızı yönetmesine izin veririz, ancak bu dürtülerin yönetiminde aklın tabiatı bilinç dışında olmaktır.. Aklı etkin kullanma anları değildir dürtü eğilimli eylemler.. Çok soğuk ve acı bir deneyimdir bu.. Bir şekilde dürtülerin egemenliğini kıramazsınız çünkü farkında olmazsınız yaptıklarınızın.. Bilinç dışında geçen bu zaman dilimleri kişinin kimliğiyle yaşadığı iletişim kopukluklarıdır.. Bu temel dürtüler toplum tarafından paye verilmediği veya hoş karşılanmadığı anlarda şiddetle bastırılır.. Kimliğin düzenleyici rolü devreye girer ve dürtülere bir tür kılavuzluk eder.. Bu dürtüler kimliğin sosyal bölümünün devamlı baskısı altındadır.. 

Kimliğin bireysel bölümündeyse dürtülere boyun eğmek isteyen bir taraf vardır.. Bu taraf devamlı olarak "yasak" ve "kabul edilmeyen"in farkındadır.. Birey burada kimlikle ciddi bir çatışma veya uzlaşma halinde olur.. Kimliğin yansımasını korumaya meyilli birey dürtülerin farkında olur ve kimliğin sosyal bölümünü sarsmamak için dürtülerini bastırma yoluyla çevresine karşı daha ılımlı bir maske giyer.. Özellikle de cinsellikle kimlik arasında ciddi bir gerilim vardır ve cinsellik kimlik için yemek, içmek, uyumak gibi doğal bir eylem değildir.. Birey cinselliğini yaşadığı zamanlarda az ya da çok tarifsiz bir maruziyet ve suçluluk duygusu yaşar, bu toplumun cinselliğe bakış açısının bireyin sosyal kimliğiyle örtüştüğü noktadır.. Toplum ve aile bu noktada birey için belirleyici bir dizi kuralları birey farkında olmadan bireyin kimliğine kazır.. Bu yüzden kimlikle ciddi bir sıkıntıya girmektir cinsellik sınırlarını zorlamak.. Bu yüzdendir ki birey bu dürtüleri devamlı olarak kimliğin arkasına, yani bilinçsizlik alanına öteler..

Enteresan bir konudur.. Etrafınıza bakın, hiç sokakta cinsellik görebiliyor musunuz..? Toplumlar cinselliği sokaklardan aforoz etmiştir.. Hiç kimse sokakta yemek yiyen adama, su içen kadına veya uyuyan bir dilenciye eyleminden ötürü kızmaz, ancak söz konusu cinsellik olduğunda bir koro gibi "cinsellik doğal bir ihtiyaçtır" diyen toplum cinselliği sokaktan alıp eve hapsetmiştir.. Cinsellik için aşırı aydınlık ortamlar seçilmez keza.. Ev içinde de cinsellik bir tür hapislik yaşamaktadır.. Karanlığa ve belirli saatlere zamanlanmıştır.. Aşırı aydınlıkta, gündüz zamanı yaşanan cinsellik çoğu kez geceye göre daha zorlayıcı gelir.. Bunun altında yatan kimliğin ötelediği o “ayıp” dürtülerdir.. Dürtülerin yasaklanmış ve “ayıp” niteliğindeki doğası bu temel içgüdüyü kimlikle çarpışır hale getirmiştir.. Çok fazla insanla birlikte olan bir kişi kimliğiyle ciddi savaşlar yaşar.. Kadınlarda bu durum daha fazla kimlik bunalımı halini alır.. Cinsel rollerin paylaşımında, eylemlerin seçiminde kadın daha edilgen bir role bürünür ve çok fazla erkekle birlikte olmak istisnasız her kadın için kimlikle yapılan istemli veya istemsiz bir savaştır.. Bu nedenle cinsellikten çok bahseden kişilerden veya cinsel içerikli konuşmalardan kaçınır bireyler, çünkü bastırma mekanizması yine harekete geçer öyle zamanlarda.. İlk olarak da en çok bastıran birey konuyu kapatmaya çalışır.. Buna mutlaka dikkat edin.. Göreceksiniz..

Kimliğin başka bir yanı vardır, ki o da üzerinde konuşmaya değerdir.. Kimlikle aidiyet duygusu barışçıldır.. Bir şekilde yeni bir yere giden, yeni ortamlarla karşılaşan ve yeni insanlar tanıyan kimlik başlangıçta yeni düzene karşı önyargılı ve yabancı durur.. Zaman içinde aidiyet duygusunu geliştirdikçe, yeni olan her şey kimliğin kodlarına işlenir.. İşte tam da o noktada bu yeni yere, bu yeni düzene dair bir aidiyet duygusu baş gösterir.. Kimliğin bir parçası haline gelir bu yeni düzen.. Bilinçsiz bir şekilde kimlik tanıyıp sever bu yeni var olma biçimini.. Birey aidiyet duygusunu kazanır kazanmaz kendini o düzenin kimliğine uydurur ve o düzendekiler gibi duymaya, hissetmeye ve konuşmaya başlar.. Önceki düzenini unutur.. Aidiyet sürecinin gebelik döneminde kişi çok sancılanır, kimlik bunalımlarından geçer ve en nihayetinde yeni kimliğine kavuşunca eski kimliğini eleştirmeye veya eski kimliğinden uzaklaşmaya çalışır.. Kimliğin bu aldatıcı yanı bireyi isteklerini de bu yeni yolda düzenlemeye iter.. Kişi ne istediğine, ne yapacağına karar verirken kendi olmaktan uzaklaşır ve en nihayetinde "öz"üyle büyük bir çatışmaya girer.. Bu da kimlik sorunu olarak boy gösterir..

İşte burada başkalığa verilen yanıt çok katı olur, zira birey her daim özünden bağımsız kimliklere bürünmeyi, maskeler takmayı sevdiği için kendisinden olmayanı "öz"üyle değil, tamamen kimliğiyle niteler duruma gelir.. İşte tam burada o başkalıkta gördüğü kendi bastırılmış dürtüleri bireyi o başkalığı ezmeye, yok etmeye ve dışlamaya iter.. Bu bilinç dışı bir düzeydir ve tamamen kimlik tarafından yönetilir.. Diğer taraftan kişi dürtülerine bilinçsizlik ve bilinç arasında barışçıl bir köprü kurduğu anda bilince daha çok ehemmiyet gösteren “öz”üyle tanışır.. Aksi halde her yeni kimlik kişiyi "öz"ünden uzaklaştırmaya devam eder..

Hiç yorum yok: